Eğitim İş Konya Şubesi

HAKKIMIZ OLAN ZAMLARLA UMUT TİCARETİ DE SEÇİM ÇALIŞMASI DA YAPILAMAZ!

Sendika Haberleri

HAKKIMIZ OLAN ZAMLARLA UMUT TİCARETİ DE SEÇİM ÇALIŞMASI DA YAPILAMAZ!

HAKKIMIZ OLAN ZAMLARLA UMUT TİCARETİ DE SEÇİM ÇALIŞMASI DA YAPILAMAZ!

Türkiye için kritik bir seçim olan 14 Mayıs tarihi yaklaşıp ittifaklar arası rekabet kızıştıkça iktidar, devletin kadim ilkelerini bir bir rafa kaldırmaya devam etmektedir.
Bunun son örneği, kamu işçisinin en doğal hakkı olan zammın, seçime malzeme yapılmasıdır.
Bilindiği üzere; AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 700 bin kamu işçisini ilgilendiren zam oranını yüzde 45 olarak açıklamış ve böylece en düşük kamu işçisi maaşının -refah payı dahil- 15 bin TL'ye yükseldiğini “müjdelemiştir”. Bu açıklamasının kuyruğuna seçim öncesi asgari ücret mesajını da ekleyen Erdoğan, Temmuz ayını işaret ederek "Asgari ücret artışından memur ve emekli maaş zammına yılbaşında gerçekleştirdiğimiz çalışmaların devamını getireceğiz" demiş ve yine umut ticareti yapmıştır.
Oysa bu açıklamada bir müjde değil, aksine birden fazla çarpıklık vardır:
1-    Kamu işçisinin en doğal hakkı olan ve zaten belli aralıklarla yapılmak zorunda olan ücret zammı, kimsenin lütfu değildir. Ulufe gibi dağıtılamaz, bu hak üzerinden seçim çalışması yapılamaz.
2-    Müjde gibi sunulan bu zam oranı, mal ve hizmetlerde önü alınamayan fiyat artışı ve ülkede kira ortalamasının dahi 7 bin liraya ulaştığı hesap edildiğinde sadece bir “öldürmeme” parasıdır. Asgari ücret zammında olduğu gibi bu enflasyon ortamında kamu işçisinin kendisini birkaç ay sonra daha kötü bir noktada bulması kaçınılmazdır. İktidarın hoşuna gidecek rakamları üretme merkezi gibi çalışan TÜİK’in açıklamalarını bir kenara bırakırsak, konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş’in Nisan ayında yaptığı araştırmaya göre açlık sınırı 11 bin 632 liraya, yoksulluk sınırı ise 30 bin 630 liraya yükselmiştir. Kamuda hizmet veren işçilerin açlık sınırının çok az üstünde, yoksulluk sınırının ise ancak yarısı kadar maaş alacak olması müjde değil trajedidir.
3-    İktidar, kamudaki ücret artışlarının koordine bir şekilde, kamuda emek veren herkesi memnun edecek biçimde yapılması gerektiğini yine düşünmemiştir. Oysa 35 yıllık öğretmenin okuldaki kadrolu personel ile aynı ücreti alarak çalışması, çalışma barışını da işyeri huzurunu da baltalayacaktır. Amir-çalışan arasındaki ücret dengesi dahi gözetilmemiştir. Burada mesele, işçinin ücretini eğitim emekçisine göre düşük tutmakta değil, ikisini de yakın zamanlarda insanlık onuruna yaraşır, ülkenin gerçek enflasyonu karşısında ezilmeyecek ücretlere kavuşturmaktır.
Oysa seçim gelince yüzlerinde güller açarak makyajlamaya çalıştıkları gerçek apaçık şekilde ortadadır:
Kamu işçisi, emekçisi sefaletle ve açlıkla sınanmaktadır. Kendi lükslerini açıklamak için “devletin itibarını” dillerinden düşürmeyenler, “devlette çalışmak” tanımının itibarını yıldan yıla yok etmişlerdir.
Yaşanabilir bir emeklilik, onlarca yıl çalıştıktan sonra başını sokabilecek bir ev alabilmek artık kamu emekçileri için uzak bir hayal haline gelmiş, emekçiler ayın başında ay sonunu hesaplar duruma getirilmiştir.  
6 yıldır yarım sigortayla canla başla çalışan bir ücretli öğretmene bu ay yatan ücret 5.639 liradır! Gerçek işte budur! Yine bu zammın ıskaladığı, üniversitelerin sefaletle sınanan teknik, idari ve akademik personeli de ayaktadır; gerçek budur! 
Liyakatsiz yöneticiler, keyfi soruşturmalar ve disiplin cezaları, güvencesiz istihdam, en temel mesleki hakların bile keyfiyetle gasp edilebilmesi, sendikalaşma hakkının önündeki engeller ise cabasıdır.
Yapılması gereken, amasız ve fakatsız olarak kamuda emek veren her kesime en az yüzde yüz zam vermektir. Bu yapılmadıkça ortada bir müjde yoktur!
Her zaman emeğin onurundan yana taraf olan Eğitim-İş olarak tüm kamu işçilerine, kamu emekçilerine sesleniyoruz: Bize yaşatılan bu sefalet tablosunun iki faili vardır: 21 yıldır ülkeyi yönetenler ve onun hınk deyicisi olan sözde yetkili sarı sendikalar. Bu ikisini de değiştirmek, alın terimize ve mesleki onurumuza sahip çıkmak elimizde. Sadece 2 adım atmanız yeter:
1-    Gelin, kavgamıza güç verin ve omuz omuza verip tüm haklarımızı alalım!
2-    Bir yazarın “Yoksul evlerde babalar hep unutkan, anneler hep tok olur” dediği gibi, evde neden “unutkan”, işyerinde neden mutsuz, toplumda neden eskisi kadar kıymet görmediğimizi düşünerek oy verin! Oyunuzu sizi seçimden seçime hatırlayıp, en temel haklarınızı bile seçim rüşveti haline getirenlere değil, emeğinize kıymet verip sizin boynunuzu bükmeyeceğini düşündüğünüz tarafa kullanın! Umuda kullanın! Korkmayın, yalnız değilsiniz; Eğitim-İş var! 

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

BAŞSAĞLIĞI

Sendikamızın kurucu üyelerinden, Konya Eğitim İş yönetiminde  çeşitli dönemlerde  de görev alan  öğretmenimiz  Metin Nizamoğlu vefat etmiştir. Merhuma rahmet ailesine, sevenlerine başsağlığı ve sabır dileriz. 
Eğitim-İş Konya Şube Yönetimi

DEVAMI

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON!

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON! 

25 Kasım 1960, Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo Hükümet’ine karşı ezilenlerin verdiği büyük mücadelede yer alan Mirabel kardeşlerin tecavüz edilerek öldürüldüğü gündür.
Birleşmiş Milletlerin 1999’daki kararı ile her yıl 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmiştir.
Kadına yönelik şiddetle mücadele, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla da devletin öncelikli sorumluluklarından birisi olarak tanımlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının tanımlandığı” 17. maddesi ile herkesin yaşam hakkını garanti altına almayı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağını” taahhüt eder. Kadına yönelik şiddet bu anayasal hakkın ihlali anlamına gelmekte ve bu ihlalin önlenmesi için devlete önemli sorumluluklar düşmektedir.
Ancak Türkiye, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada gelmektedir. OECD ülkeleri ortalaması yüzde 21,6 iken, Türkiye’de bu oranın yüzde 38’dir.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında dünyada kadınlara seçme ve seçilme özgürlüğünü anayasal düzlemde tanıyan Türkiye’nin, yirmi birinci yüzyılın ilk yarısında kadınların en fazla şiddete maruz kaldığı OECD ülkesi konumunda olması oldukça düşündürücü. “Hayatlarında en az bir kere eşi veya sevgilisinin fiziksel ve/veya cinsel şiddetine maruz kalan kadınların oranını” gösteren OECD verileri, Türkiye’de kadınların önemli bir kesiminin hayatlarında en az bir kere bu şiddet türüne maruz bırakıldıklarını ortaya koyuyor.
Kadın cinayetleri katliam boyutuna ulaşmışken, devlet kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz kalmaktadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 66 kadın cinayetlere kurban gitmişken, aradan geçen 21 yılda katledilen kadın sayısı 8 binin üzerindedir. 
Sadece Ekim ayında 21 kadın cinayeti işlenmiş, 25 kadının ölümü basına "şüpheli” olarak yansımıştır. 
Erkek şiddetinin giderek artmasında, siyasi iktidarın din ve ahlak adına sıkça kullandığı cinsiyetçi, sözde muhafazakâr söylemlerle kadını değersizleştirmesi, namus ve ahlak anlayışını salt kadına indirgemesi ve İstanbul Sözleşmesi’nden feshedilmesi önemli etken olmuştur. Cinsiyetçi söylemler, ders kitaplarına kadar girmiştir.
Kadınları korumak bir yana, onları kendi iktidarı için tehdit olarak gören siyasi iktidar, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, kadınlarla erkekler arasında eşitliğin yaygınlaştırılmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılması, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılması gerekirken İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, kadınların daha fazla şiddete maruz kalmasına ve katledilmesine ön ayak olmuştur.
Eğitim-İş olarak, kadın-erkek eşitliği mücadelemizden, İstanbul Sözleşmesi’nden, kadına şiddetin son bulacağı, birlikte yaşanılır ve daha eşit bir dünya kuruluncaya kadar vazgeçmeyeceğimizi belirtiyoruz.

DEVAMI

Başkanımız

Etkinlik Takvimi

Foto Galeri

  • 10 KASIM 2023
  • CUMHURİYET BALOMUZ YOĞUN KATILIMLA GERÇEKLEŞTİ

Videolar

  • 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ FİLMİ
  • Eğitim İş 10. Yıl Filmi
  • KURULUŞUMUZUN 9. YILINI KUTLUYORUZ
  • Eğitim-İş Sinevizyon Şubat – 2013