Eğitim İş Konya Şubesi

ÜLKEYİ KARANLIĞA BOĞAN SAAT UYGULAMASI DERHAL SON BULMALI

Sendika Haberleri

ÜLKEYİ KARANLIĞA BOĞAN SAAT UYGULAMASI DERHAL SON BULMALI

 

ÜLKEYİ KARANLIĞA BOĞAN SAAT UYGULAMASI DERHAL SON BULMALI

     Eğitim gün ışığında olmalı, günün aydınlanması ile başlamalı kararması ile bitmeli. Eğitimi ve çalışma saatlerini gün ışığına göre planlamayan AKP iktidarı, 2016’dan beri hayatımıza soktuğu kalıcı yaz saati uygulamasıyla da, özellikle kış mevsiminde, tüm ülkeyi karanlığa mahkum etmiştir.

      Ülkenin bulunduğu coğrafi konuma göre yapılması gereken saat düzenlemesini siyasi iktidarın bilimsel dayanaklardan uzak bir şekilde inatla yerine getirmemesi sonucunda

•           Gün ışığına göre planlanmayan ders saatleri, karşılanmayan okul ve derslik ihtiyacı inatla sürdürülen kalıcı yaz saati uygulaması eğitimi ve çocuklarımızı olumsuz etkilemektedir. Bu plansızlık ve inat sebebiyle çocuklarımız, daha günün ağarmadığı saatlerde yollara düşmek zorunda kalmaktadır. Uykuya ve gün ışığına gelişimsel olarak en ihtiyaç duyduğu yıllarda çocuklarımızın bu kör, ışıksız saatlerde okula gitmek zorunda bırakılması velileri de zora sokmaktadır. Özellikle kış mevsiminde, günün ilk ders saatlerinde çocuklar henüz uyku mahmurluğunu üzerlerinden atamadığı için verim alınamamaktadır.

Ayrıca vurgulamak gerekir ki eğitimin içine atıldığı zifiri karanlık, sadece saat ayarlamasıyla da dağılmayacak haldedir. Yıllardır dikkat çektiğimiz okul/derslik sayısındaki yetersizlik nedeniyle büyükşehirlerde bile birçok okulda ikili eğitim devam etmekte, bir okul binasında birkaç okulu dolduracak kadar çok sayıda öğrenci, adeta vardiyalı biçimde eğitim görmektedir. AKP iktidarının 5 yıl önce bitirme sözü verdiği ikili eğitim garabeti nedeniyle sabahçı öğrenciler okula daha gün ağarmadan giderken, öğlenci öğrenciler ise ancak akşam karanlığında evine dönebilmektedir. Ailelerin sosyal ve kültürel yaşamlarını da baltalayan ikili eğitim sistemi devam ettikçe, öğrencilerin hem soyut hem de somut anlamda karanlıkta kalması kaçınılmazdır.

•           Gün ışığına göre planlanmayan çalışma saatleri ve kalıcı yaz saati uygulaması ekonomiyi de vurmaktadır. Yanlış ekonomi yönetimi nedeniyle krizin eşiğine getirilen Türkiye ekonomisi bilimsel olmayan bu uygulama nedeniyle darbe yemektedir. Günün karanlığa mahkûm edilen ilk saatlerinde hem ısınma hem aydınlanma için enerji tüketilmekte, enerjide dışa bağlı hale getirilen ülkemiz için bu tüketim, milli sermayenin de erimesini beraberinde getirmektedir. Ayrıca yurttaşların ezici bir çoğunluğu barınma ve fatura giderleri altında ezilirken, bu saat uygulaması yüzünden mecburi kılınan fazladan enerji tüketimi, hanelerin yükünü daha da artırmaktadır. Karanlık yüzünden mecbur bırakılan bu tüketim aracılığıyla halk daha da yoksullaşırken yandaş enerji firmaları zenginleşmekte, ekonomik adaletsizlik derinleştirilmektedir.

•           Gün ışığına göre planlanmayan ders ve çalışma saatleri güvenlik açığı yaratmaktadır. Çalışanların, öğrencilerin, velilerin sabahın veya akşamın kör karanlığında yollarda olmak durumunda kalması, güvenlik açısından da kaygı verici olaylara meydan vermektedir. Günün zifiri karanlıkta başlatılması, trafik kazalarının artmasına da zemin hazırlamaktadır.

Eğitim-İş olarak hükümete bir kez daha sesleniyoruz: Hiçbir bilimsel temeli olmayan, milli eğitimi ve milli ekonomiyi baltalayan, ülkede koca bir güvenlik açığı oluşturan kalıcı yaz saati uygulamasından derhal vazgeçin! Ders saatleri gün ışığına göre ayarlanmalı, okul ve derslik ihtiyaçları karşılanmalı, çocuklarımız sabahın ilk saatlerinde karanlık sınıflarda ders dinlemeye, akşamın karanlık saatlerinde evine gitmeye çalışmaya mahkum edilmemelidir. Çocuk güne, gün ışığında başlamalı, eğitim gün ışığında olmalı!

Yanlış ekonomi politikalarıyla, gerici hamlelerle, adaletsizliklerle manevi olarak koyu bir karanlığın içine itilen ülkeyi, bir de somut bir karanlığa mahkûm etmeyin!

 

                                                                  Bahattin ERTUĞRUL 

                                                        Eğitim İş Konya Şube Başkanı                                                              

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

SEFALET ZAMMI DEĞİL, EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI İSTİYORUZ.

SEFALETE TESLİM OLMAYACAĞIZ                   EMEKÇİYİZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ      

        KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YE HİÇ BİRİMİZ            

BAS

Değerli kamu emekçileri, işçiler, emekliler ve kıymetli basın emekçileri!

Bugün, emeğimizin değersizleştirilmesine, yaşam şartlarımızın ağırlaştırılmasına, yoksullaştırılmamıza ve insanca yaşam hakkımızın hiçe sayılmasına karşı ülkemizin her köşesinde alanlardayız.

Artık Yeter! Emekçisi, emeklisi bilcümle GEÇİNEMİYORUZ!

 

 2025 yılını yüzde 30’luk asgari ücret zammının yanı sıra, kamu emekçileri ve memur emeklilerine yapılan yüzde 11,54; işçiler ve işçi emeklilerine reva görülen yüzde 15,75’lik sefalet zamları ile karşıladık. 1 Ocak’tan itibaren vergi ve harçlara yüzde 44 zam yapıldı. 2025 bütçesine göre attığımız her adımda ödediğimiz KDV’de geçtiğimiz yıla göre yüzde 81, ÖTV’de ise yüzde 51 artış olacak. Hükümetin kendi alacaklarına yaptığı zam oranları ortadayken, kamu emekçilerine ve emeklilere reva görülen maaş artış oranının sadece yüzde 11,54 olması utanç verici bir durumdur. Kamu emekçilerinin maaşlarına %11,54 gibi trajikomik bir zam uygulamak, alın terimize ve emeğimize yapılmış büyük bir hakarettir. Üstelik bu hakaret yalnızca kamu emekçilerini değil, toplumun geniş kesimlerini de derinden yaralamaktadır. Ekonomik krizle her gün biraz daha ağırlaşan hayat koşulları, temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamayacak duruma gelmemize yol açmıştır. Açlık sınırında yaşamaya zorlanan milyonlar olarak, bu düzenin sürdürülemez olduğunu haykırıyoruz!

Artık zamlar, sıradan bir haber olmaktan çıkıp emekçilerin günlük yaşamını alt üst eden bir gerçekliğe dönüşmüştür. Market raflarından temel ihtiyaçlara, faturaların her kaleminden ulaşım ücretlerine kadar fiyatlardaki artışlar, emekçilerin cebine her gün biraz daha yük bindiriyor. Kamu emekçileri, maaşlarını hangi ihtiyaçlarına yetiştireceklerini şaşırırken, art arda gelen zamlarla mücadele etmek neredeyse imkânsız hale geldi.

BİRLEŞİK KAMU-İŞ

Ülkemizde kira artışları, artık vatandaşların barınma hakkını elinden alacak boyutlara ulaşmıştır. Ortalama konut kira bedeli asgari ücret düzeyine ulaşmış, kamu emekçileri kirasını ödeyebilmek için adeta öğrenciler gibi ortak ev tutmaya mecbur bırakılmıştır.

Cumhurbaşkanı'nın "fahiş fiyatlı ürünleri boykot edin" çağrısı, siyasi iktidarın halktan ne kadar kopuk olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Emekçi ve emeklilere yapılan bu boykot çağrısı, bir avuç ayrıcalıklı azınlığın sokaktan, çarşıdan ve halkın gerçeklerinden tamamen uzaklaştığını açıkça göstermektedir.

Sayın Erdoğan’a soruyoruz: Elimizde bir simit, bir bardak çayla daha neyi boykot edelim? Elektrik faturasını mı? Çocukların eğitim masraflarını mı? Market reyonlarını mı? Ulaşımı mı?

Halkın yaşam mücadelesini görmezden gelen bu çağrılarla, adeta dalga geçercesine yapılan açıklamaları kabul etmiyor ve yaşam koşullarımızı iyileştirmek için sorumluluk almayanları silkelenip kendine gelmeye davet ediyoruz!

Bu çelişkiyi asla kabul etmiyoruz!

Halkın alın teriyle oluşturulan kamu kaynaklarının, halkın refahı yerine rant projelerine ve yandaş şirketlerin kasalarına akıtılması, vicdanları yaralayan bir haksızlıktır. Yandaş şirketlerin, kamu kaynaklarını talan edercesine sahiplenmesi ve üstüne üstlük vergi indirimi gibi ayrıcalıklar bekleyen bir yüzsüzlüğe bürünmesi artık sabır sınırlarını aşmıştır. Halk, yokluk içinde yaşam mücadelesi verirken, kaynakların bir avuç yandaşa peşkeş çekilmesine göz yummayacak ve bu talan düzeninin değişmesi için mücadeleye devam edeceğiz.

HÜR-SEN

Kamu emekçileri, bu ülkenin eğitimini, sağlığını, yerel yönetimlerini, altyapısını ve sosyal hizmetlerini omuzlarında taşıyanlardır. Ancak, yıllardır emeğimizin karşılığını alamıyor, her geçen gün daha fazla yoksullaşıyoruz. Enflasyon, hayat pahalılığı ve düşük zam politikalarına karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Vergide adaletin sağlandığı, ek ödemelerin emekliliğe yansıtıldığı, insanca bir yaşam sürebildiğimiz ve grevli toplu sözleşme hakkımızın tanındığı bir Türkiye için mücadelemizi sürdüreceğiz.

Biliyoruz ki, gerçek demokrasinin tesisi, insan hakları ve özgürlüklerin istisnasız güvence altına alınması ve toplumsal barışın inşası, mutlak olarak sofralarımızın büyümesine ve refahımızın artmasına yol açacaktır.

Artık tükendik!

Hakkımız olanı talep etmek için buradayız:

✓ Tüm emekçiler için insanca yaşanabilir bir ücret ve adil bir gelir dağılımı İSTİYORUZ!

✓ Eşit işe ; eşit ücret talep ediyoruz.

✓ Bu sefalet zam aldatmacasına karşı, en düşük memur maaşının acilen yoksulluk sınırının üzerine yani 79.000 TL’ye çıkartılmasını talep ediyoruz.

✓ Başta metropoller olmak üzere barınma ihtiyacımızı imkansız hale getiren kira fiyatlarına karşı, güncel verilere denk düşen kira yardımı talep ediyoruz

✓ Asgari ücretin, insan onuruna yaraşır bir ücret düzeyine çıkartılmasını talep ediyoruz.

✓ İşyerlerinde ücretsiz kreş açılmasını talep ediyoruz.

KESK

✓ Kamuda mülakat değil, liyakat, yani kadrolu güvenceli istihdam talep ediyoruz.

✓ Seyyanen zamların, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını, insanca yaşayabileceğimiz bir emeklilik talep ediyoruz.

✓ Kamu kaynaklarının “müşteri garantili” projeler için değil, halk için kullanılmışını talep ediyoruz.

✓ Vergide adalet, az kazanandan az, çok kazanandan çok, yani adil bir vergi sistemi ve 1. Vergi diliminin %10’a düşürülmesi ve sabitlenmesini istiyoruz.

 

✓ Bizleri toplu sözleşme masası adı altında, siyasal iktidarın iki dudağı arasına bırakan ve tüm yetki ve kararın hükümete terk edildiği sahte sendika yasasına karşı, gerçek grevli bir toplu sözleşme düzenlemesi İSTİYORUZ!

DEĞERLİ KAMU VE BASIN EMEKÇİLERİ!

Artık sessiz kalma zamanı değildir.

Bugün üretimden gelen gücümüzü kullanarak, 1 (bir) günlük iş bırakma eylemini gerçekleştiriyoruz. Bu, yalnızca kamu emekçilerinin değil, toplumun her kesiminin mücadelesidir. Bu mücadele, insanca bir yaşam, adil bir gelir dağılımı ve halkın refahını önceleyen bir düzen içindir.

Bizler emeğimizin ve onurumuzun hiçe sayılmasına asla izin vermeyeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz!

Hep birlikte sesimizi yükseltelim!

BU BURADA BİTMEYECEKTİR, taleplerimizin dikkate alınmaması durumunda tüm emekçiler ile genel grevin örgütlenme sürecinde etkili olacağımızı kamuoyuna buradan ilan ediyoruz.

İŞYERLERİMİZDEN ve ALANLARDAN uyarıyoruz! Emeğimiz için, geleceğimiz için, adalet için mücadeleye devam ediyor ve hükümeti bu yanlıştan acilen dönmeye davet ediyoruz.

 

      İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ       YAŞASIN SINIF DAYANIŞMASI

   EMEKÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ    SERMAYEYE DEĞİL EMEKÇİYE BÜTÇE

ZAFER DİRENEN EMEKÇİNİN OLACAK

DEVAMI

10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ’NDE MESLEK ONURU İÇİN DİRENEN TÜM BASIN EMEKÇİLERİNE SELAM OLSUN

10 OCAK ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ’NDE MESLEK ONURU İÇİN DİRENEN TÜM BASIN EMEKÇİLERİNE SELAM OLSUN

10 Ocak 1961’de gazetecilere ekonomik ve sosyal haklar sağlayan 212 Sayılı Yasa'nın kabulü, bu günü "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak tarihe yazmıştır. Ancak bugün, gazetecilik mesleği bir bayramdan ziyade ağır bir mücadelenin sembolüdür.
Aradan geçen 64 yılda, gazetecilerin halkın haber alma hakkını savunmak ve meslek onurunu korumak için edindikleri haklar teker teker budanmıştır. Mesleki yıpranma hakları ve iş güvenceleri ortadan kaldırılmış, sendikalaşmalarına türlü engeller konulmuş, işten çıkarmalar artmıştır. Artan ekonomik krizle birlikte düşük ücretler ve güvencesiz koşullar altında gazeteciler mesleklerini ayakta tutma çabası vermektedir.
Basın özgürlüğünün baskı altında olduğu Türkiye, 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 158. sırada yer almıştır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) raporuna göre, “Türkiye, gazeteci tutuklamaya devam ediyor; sistematik online sansür ve yargı kontrolüyle medyayı zayıflatmayı sürdürüyor.” Ülkemizin 2002 yılında 99. sırada yer aldığı bu sıralamadaki hızlı gerilemesi, basının üzerindeki baskının boyutunu gözler önüne sermektedir.
Bugün gazetecilik; sansür yasaları, artan işsizlik, siyasi güdümlü akreditasyon süreçleri, sansür ve otosansür kıskacı ile adeta işkence görmektedir. Gazeteciler, haber yapmak yerine soruşturma ve davalarla uğraşmak zorunda kalmakta; haber merkezlerinden adliye koridorlarına itilerek mesleklerini icra etmeye çalışmaktadır.
Televizyon kanalları siyasi baskılarla karartılmakta, gazete ve televizyonlar ilan ve reklam kesintileriyle ekonomik ablukaya alınmaktadır. Yolsuzluk ve usulsüzlük haberleri birer birer engellenirken, hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı bir ortamda gazeteciler adalet arayışını sürdürmektedir.
Oysa Anayasa’nın 28. maddesi açıkça “Basın hürdür, sansür edilemez” demektedir. Ancak bu hüküm ve gazetecileri koruyan diğer yasal düzenlemeler ne yazık ki sadece kâğıt üzerinde kalmaktadır.
Tüm bu zorluklar altında, halkın gerçekleri öğrenme hakkını savunan gazeteciler için 10 Ocak artık bir bayram değil, direnişin ve mücadelenin günüdür.
Eğitim-İş olarak, halkın haber alma hakkını savunmak için emek veren tüm basın emekçilerini selamlıyoruz. Basının bilgi verme ve kamuoyu oluşturma görevlerini baskı ve sansür olmaksızın yerine getirebilmesi için:
•⁠  ⁠Gazetecilerin çalışma koşulları iyileştirilmeli,
•⁠  ⁠Sendikal örgütlenmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı,
•⁠  ⁠Mesleki onurları ve itibarları yeniden kazandırılmalıdır.
Gerçeklerin peşinden koşan, meslek onurunu savunan, zorluklar karşısında eğilmeyen tüm basın emekçilerine olan desteğimizi bir kez daha vurguluyor “Çalışan Gazeteciler Günü”nü kutluyoruz.

DEVAMI

Başkanımız

Etkinlik Takvimi

Foto Galeri

  • EĞİTİMDE ŞİDDETE HAYIR EYLEMİ-10 MAYIS 2024
  • 10 KASIM 2023
  • CUMHURİYET BALOMUZ YOĞUN KATILIMLA GERÇEKLEŞTİ

Videolar

  • 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ FİLMİ
  • Eğitim İş 10. Yıl Filmi
  • KURULUŞUMUZUN 9. YILINI KUTLUYORUZ
  • Eğitim-İş Sinevizyon Şubat – 2013